Biyoteknolojik İlaç, Rekombinant DNA Teknolojisi ve Moleküler Biyoloji
Biyoteknoloji, temelde rekombinant DNA teknolojisi veya diğer adıyla gen mühendisliği tekniklerine dayanır ve özetle üretilmek istenen protein veya peptidin bir vektör DNA (genellikle plazmid tercih edilir) aracılığı ile konak organizmaya (bakteri, maya, bitki veya memeli) aktarılarak bu organizma tarafından transkripsiyon ve translasyonunun yapılması sağlanır.
İlk defa Karl Ereky tarafından 1919 yılında ‘Biyoteknolojik sistemler yardımı ile ham maddelerin yeni ürünlere dönüştürüldüğü işlemler’’ şeklinde tanımlanan rekombinant DNA teknolojisi ya da biyoteknoloji, aslında 1970’lerin başında Paul Berg ve Peter Lobban’ın rekombinant DNA yaratılması ve genlerin manipulasyonuna yönelik yöntemleri geliştirmeleri ile şekillenmiştir. Rekombinant teknolojinin yeni doğduğu o yıllarda Paul Berg’ün şu sözü çok meşhurdur:
“Profit genini akademik kültürle birleştirdiğimizde, yeni bir organizma yarattık – rekombinant üniversite. Bilime rehberlik eden motivasyonları yeniden programladık. Akademideki kural önceleri “yayınla veya yok ol” idi. Artık biyobilimcilerin başka bir alternatifi daha var – “patentle ve kar et”.” — Paul Berg, Stanford biyokimya [1].
Tabii bu yeni yeşeren biyogirişimcilik ortamında (tekrar dikkatinizi çekelim – 1970’lerden bahsediyoruz; şu an Türkiye’de neredeyse 50 yıl geriden kurgulamaya çalıştığımız biyogirişimcilik ortamı dünyada 1970’lerde yeşermiştir) bazı mevzuatsal eksiklikler hissediliyordu. Kar motivasyonu ile inanılmaz bir klonlama yarışı başlamıştı ve bununla birlikte örneğin Genentech araştırmacılarının gece yarısı üniversite araştırma laboratuvarlarına gizlice girerek bazı kritik klonlama malzemelerini “aldıkları” söylentileri koridorlarda dolaşıyordu [1].
Genentech’in kuruluşunda rol oynayan iki kritik bilim insanı Boyer ve Cohen’ın ilginç anıları vardır: Boyer son derece kendini kaybetmiş bir şekilde gece gündüz yaptığı işi babasına “restriksiyon endonükleaz modifikasyonu” olarak açıklamaya çalıştığında babasının “peki ama ne işe yarayacak” sorusu, onu yaptığı işe bir uygulama alanı aramaya itmiştir [2]. Cohen ise Stanford’a girmek için çok uğraşmış, sonunda ise beklediği üzere Biyokimya bölümüne değil başka bir bölüme kabul edilmiştir. Plazmidlerin geleceğini görerek Nobel Ödüllü Arthur Kornberg’e yaklaştığında ise Stanford Üniversitesi Biyokimya Bölümü Başkanı olarak oldukça kuvvetli bir pozisyonda olan bu büyük bilim insanının kendisine “plazmid araştırmalarının ilginç bir araştırma alanı olmadığını” söylemesi oldukça cesaret kırıcı ama bir o kadar da ironik olmuştur [2].
1973’te de Marrow ve arkadaşları bir ökaryotun ribozomal DNA’sını bakteride klonlayıp çoğaltması ile geri dönüşü olmayan bir yola girilir [3]. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) 1974 yılında Rekombinant DNA Molekül Programı Danışma Kurulu’nu oluşturur, Gıda ve İlaç İdaresi (Food and Drug Administration, FDA) ise 1984 yılında gen terapi ürünlerinin regülasyonuna başlar [3]. Türkiye’nin günümüzde yaşamaya başladığı ticarileşme, girişimcilik, özelleşme, patent kanunu, üniversitelerin şirketleşebilmeleri vb gibi mevzuatsal dönüşüm, 1980 Bayh-Dole Kanunu (ya da diğer adıyla Patent ve Marka Kanunu) ile üniversitelere ta o zamanlarda buluşlardan kar etme imkanını vermiş ve hükümet desteği kazandırmıştı [2].
Bu arada da üniversiteler arası rekabet kızışmaya başladığından yeni gelişmekte olan ve ekonomiye doğrudan katkısı olacağına inanılan biyokimya, genetik, moleküler biyoloji gibi alanlarda öğretim üyeleri işe almaya başlamıştı (NOT: biyoteknolojide atılım yapma hevesinde olan ülkemizin hala daha biyoteknolojik ilaç üretimi dendiğinde sadece tek bir disipline odaklanıyor olmasına dikkat çekmek gerekir!) [1].
2014 yılında yayınlanan “En iyi 17 Biyogirişimci” listesi incelendiğinde, biyofarma alanında girişim(ler) kurmuş olan kişilerin araştırma alanlarının son derece değişken olduğu görülür: veterinerlik, tıp, biyokimya, kimya, biyoloji, işletme, fizik, kimya mühendisliği vb.. Bununla beraber, biyogirişimcilerin tüm girişimcilerde olduğu gibi risk alma, yenilikçilik ve vizyonerlik özellikleri tabii ki dikkat çekicidir [4]. Farklı disiplinlerin bu alana katacakları çok şeyleri olduğu uluslararası arenada 1970’lerde görülmüş olduğu halde ülkemizde ilaç geliştirme alanında hala ön planda olan sıkı bir mesleki sahiplenme bizleri ileriye atılmaktan alıkoymaktadır.
Teknolojik yetkinlik ve hazırbulunuşçuluk tabii ki çok önemlidir; bir o kadar önemli olan da iyi bir işletme ekibi ve sağlam sermaye altyapısıdır ki bunlar biyogirişimciliğin üç temelini oluşturur [5]. Bir biyoteknolojik ürünün (genellikle ilaç ya da sağlık sektörü) geliştirilmesi için yaklaşık 300 milyon USD gerektiği düşünüldüğünde, sermaye boyutunun önemi yadsınamaz. Başka sektörler için belki kısmen faydalı olabilecek 150.000 TL düzeyinde olan Teknogirişim veya Bireysel Gelişim Hibe Desteklerinin – her ne kadar son derece yüreklendirici olsa da – biyogirişimler için yetmeyeceği aşikardır.
Türkiye’nin de 50 yıl rötarla da olsa “biyoteknolojik ilaç”ın biyokimya, genetik, moleküler biyoloji, farmasötik teknoloji, biyomühendislik, bilgisayar mühendisliği vb alanların interdisipliner işbirliği olmadan tek bir disiplin tarafından yapılamayacağını algılaması, ve “patentle ve kar et” aşamasına gelebilmesi dileklerimizle…
Prof. Dr. Işıl AKSAN KURNAZ
Gebze Teknik Üniversitesi
Biyoteknoloji Enstitüsü
Dr. Oya ARI UYAR
Yeditepe Üniversitesi
Biyoteknoloji ABD
Kaynakça:
- Yi D (2015). The Recombinant University. Uni Chicago Press, London, ISBN-13: 978-0-226-14383-5.
- Hughes SS (2011). Genentech, The Beginnings of Biotech. Uni Chicago Press, London, ISBN-13: 978-0-226-35918-2.
- Oversight and Review of Clinical Gene Transfer Protocols: Assessing the Role of the Recombinant DNA Advisory Committee; B- Historical and Policy Timelines for Recombinant DNA Technology. Committee on the Independent Review and Assessment of the Activities of the NIH Recombinant DNA Advisory Committee; Board on Health Sciences Policy; Institute of Medicine; Lenzi RN, Altevogt BM, Gostin LO, editors. Washington (DC): National Academies Press (US); 2014 Mar 27. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK195888/
- Philippidis A (2014). Top 17 Serial Bio Entrepreneurs, GEN, Genetic Engineering and Biotechnology News, Dec 15; https://www.genengnews.com/the-lists/top-17-serial-bio-entrepreneurs/77900338
- Schoemaker HJP, Schoemaker AF (1998). The three pillars of bioentrepreneurship. Nat Biotechnol 16(suppl13): 5. doi: 10.1038/5399.
Leave your comment
You must be logged in to post a comment.