PLASTİK KİRLİLİĞİNİN BİLİNEN BİLİNMEYENLERİ
Plastik kirliliği tabir yerindeyse hakkında daha az yaygara yapıldığı için şimdiye kadar diğer kirlilik türlerine göre daha az kötü gözüküyor olabilir. O zaman biraz yaygara yapalım.
MR MCIGUI, genç Benjamin için “Mezuniyet Günü”nde sadece bir kelime vardı: Plastik. 1967 yılıydı ve kimya mühendisleri, öncelikli olarak hidrokarbon moleküllerini, içki şişelerinden Barbie bebeklerine kadar herhangi bir kalıba sokabilecek, farklı hidrokarbon moleküllerini iplik haline getirmek ve ucuz olmasını sağlayabilecek yollar arayarak on yıl boyunca zaman harcadılar. O günden bu yana küresel plastik üretimi yılda yaklaşık 2 milyon tondan 380 milyon tona, dünyadaki GSYİH’ya oranla yaklaşık üç kat arttı. Ne yazık ki, 1950’lerden bu yana üretilen 6.3 milyar ton plastik atığın sadece % 9’u geri dönüştürülmüş ve % 12’si de yakılmıştır. Diğer % 79’luk kısmı çöp sahaları ya da doğal ortamda çöpe atıldı.
Genellikle ortamdaki bu plastikler, tek kullanımlık kahveler, içecek şişeleri, tatlı paketleme ve Avrupa ile Amerika’da üretilen plastiklerin çoğunu oluşturan diğer paketlerde olduğu gibi, bu kısa süreliğine ve bir defalık ortama bırakılması ile başlar. Plastik eşyalar denize dökülürse, uzaktaki bir kumsalda yıkanabilir veya bir yerde toplanabilir. Bu plastikler tuzlu suya ve morötesi ışına maruz kaldıkça, balık karınlarına doğru yol bulacak kadar küçük “mikro plastikler” halinde parçalanabilir. Buradan, akşam yemeği tabaklarında kısa bir yolculuk gibi görünüyor.
Bangladeş, Fransa ve Ruanda gibi çeşitli ülkelerde plastik poşetleri yasakladı. Ocak ayında Çin, plastik atık ithalatını yasakladı; Avrupa Birliği, diğer dönüşebilir maddelerin yanı sıra, tüm plastik ambalajları 2030 yılına kadar geri dönüştürülebilir hale getirmeyi ve önümüzdeki yedi yıl içinde geri dönüşüm oranını % 30’dan % 55’e yükseltmeyi amaçlayan bir “plastik stratejisi” başlattı.
2015 yılında İngiltere’nin piyasaya sürülen plastik alışveriş çantalarına koyduğu vergi ile, plastik poşet ve çantaların kullanımının % 85 oranında azaldığı gözlendi.Bununla birlikte kendi itibarları için korkmaya başlayan dev şirketler harekete geçmeye başladı. Coca-Cola, 110 milyar plastik şişe de dahil olmak üzere her yıl değişen tüm içecek kaplarının eşdeğerini toplayıp geri dönüştürme sözü verdi. Unilever ve Procter & Gamble gibi tüketici malları devleri daha fazla geri dönüşümlü plastik kullanmayı taahhüt ettiler. McDonald’s, geri dönüştürülmüş ya da yenilenebilir kaynaklardaki tüm ambalajlarını günümüzden başlayarak 2025 yılına kadar yapmayı planlıyor ve restoranlarının her birinin çöpleri, paketleri, bardakları ve benzerlerini geri dönüşüme dahil edilmesini istiyor.
Plastiklerin çirkin, doğal ve otantik olmayan, tek kullanımlık algısı yeni bir şey değil ve uzun zamandır bu şekilde görülüyorlar. Yeni olan şey, mikro plastiğin insanlara ve çevreye görünmez, sinsi bir şekilde zarar verme şüphesidir. Geçtiğimiz Ekim ayında İngiltere’de ve Ocak ayında Amerika’da yayınlanan Sir David Attenborough tarafından sunulan “Mavi Gezegen 2”, bu konuyu güzelce dile getirmesine rağmen gerçek şu ki, plastiklerin çevresel sonuçları hakkında çok az şey biliniyor ve bilinen şey bu insanlar için büyük ölçüde endişe verici görünmüyor.
Plastikten Geriye Bir Sürü ÇÖP..
Ne kadar plastik üretildiğinden ve nerede bittiğinden emin olabiliriz. Geçen yıl Science Advances’de yayınlanan bir makalede, California Üniversitesi’nden Roland Geyer, Santa Barbara ve meslektaşları, 1950’lerden beri üretilen ve yakılmış ve geri dönüşüme girmemiş 4.9 milyar ton olduğunu belirlediler. Bu kısaca, 70 metre derinlikte ve 57 kilometrekarelik bir alana, yani Manhattan’ın büyüklüğünde bir depolama alanına karşılık gelmektedir. Eğer plastiklerin tamamı karada kalmış hatta kumsallarda olsaydı belki toplanabilirdi.
Çevresel olarak daha büyük bir sorun ise, çoğu plastik, denizler ve okyanuslara karıştı ve buradaki akımlar tarafından dağıtılarak, özellikle de mikro plastik haline parçalandığında, malzeme neredeyse geri alınamaz hale geldi. Bilgisayar modelleri ile yapılan çalışmalar denizlerin binlerce mikroplakalı parçacıklara sahip olduğunu göstermektedir. Bazı parçalar büyük parçaların ürünüdür ve daha belirgindir. Bununla birlikte bazıları diş macunu veya yüz kremlerindeki mikro boncuklar gibi küçük ve hatta nano boyutta olabilmektedirler.
Tuz ve güneş ışığı plastiklerin fiziksel olarak daha küçük parçalara bölünmesine neden olabilir. Kimyasal olarak plastiklerin yapıldığı polimer zincirlerinde birbirine bağlanan hidrokarbonlar kendiliğinden diğer bileşiklere ayrışmazlar. Çoğu polimer ana maddesi olan ham petrol gibi karbondioksit ve suya dönüştürmek için yüksek sıcaklıkta yakılmaktadırlar. Normal şartlar altında plastik çevrede karbondioksitin atmosferde biriktiği kadar çok miktarda birikmektedir. Her ne kadar yılda yaklaşık 10 milyon tonluk miktarda denizlere ve okyanuslara plastik akışı kesilmiş olsa da büyük miktarlarda hala mevcut olarak kalacak ve akış asla tamamen bitmeyecektir.
Okyanustaki plastiklerin çoğu daha düzenli bir sisteme sahip olan Avrupa ve Amerika’dan değil, atık toplama sistemlerinin hatalı veya mevcut olmadığı hızlı gelişen Doğu Asya ülkelerinden geliyor (bkz. Harita). Almanya’daki Helmholtz Çevre Araştırmaları Merkezi’ndeki bilim adamları geçtiğimiz Ekim ayında yaptıkları çalışmada, toplam 10 nehrin ki bunların ikisi Afrika’da ve diğerleri Asya’da olan bu nehirlerin tüm plastik atıklarının % 90’ını boşalttığını tespit ettiler. Yangtze tek başına yılda 1,5 milyon ton plastik taşımaktadır.
Trend böyle devam ederse, 2050 yılına kadar, dünya sularında balıktan ziyade ölçülen plastik miktarı ağırlıkça daha fazla olabilir. Bu sayılar normal olarak insanları dehşete düşürebilir ve davranışlarını etkileyebilir. On Avrupalı’dan dokuzu, plastiklerin çevre üzerindeki etkisini hakkında endişeleniyor. Yarıdan fazlası, alışveriş yaparken plastik torba kullanmamaya çalıştıklarını belirtiyor. Buna kıyasla yalnızca onda biri, yeni bir araba satın alırken yakıt verimliliği düşünüyor. Diğer kirlilik türlerinden farklı olarak, bir düşünce enstitüsü olan Dünya Kaynakları Enstitüsü’nden Liz Goodwin, plastiklerin göz önünde olduğunu ve göze battığını belirtiyor. Ancak, çevresel hastalıkların kapsamlı bir lig tablosu mevcut olsaydı, plastikler ilk sıralarda yer almazlardı.
Dünyada her gün üretilen 3.6 milyon ton katı atıktan sadece %10 plastiktir. Kirli hava her yıl 7 milyon insanı öldürmektedir. Buna karşın neredeyse hepsi düşük gelirli ve orta gelirli ülkelerde plastik kirliliği ölümlerden direkt olarak sorumlu tutulması beklenemez fakat kirlilik ve sağlıkla ilgili Lancet Komisyonu tarafından geçtiğimiz yıl düzenlenen ve toplam kirlilikle ilişkili ölüm sayısının 9 milyon olduğunu belirten raporun 45 sayfasında plastiklerden söz edilmesi de dikkate değer bir konudur.
Karada, birçok anti-plastik kampanya sayesinde bu çöplerden kaynaklanan hasar sınırlıdır. Çöplerin çoğu, nüfus merkezlerinin ötesine geçemez; burada (en azından ilke olarak) elimine edilme çalışmaları yönetilebilir. Fakat denizde, çoğu plastik okyanus sirkülasyonu ile beslenen büyük çöp yamacına girer ve büyük kısmı kuzey Pasifik’te toplanır.Orta okyanus oluşumları fauna ve özellikle biyolojik çeşitlilik bakımından zengin değildir. Resif gibi okyanustaki daha yoğun bitler üzerindeki plastiğin etkileri çok az incelenmiştir. Cornell Üniversitesi’nden Joleah Lamb ve meslektaşları tarafından bu yıl Science’te yayınlanan bir makalede Endonezya ve Myanmar yakınlarındaki mercan hastalığı ile plastik çöpleri arasındaki ilişki incelenmiştir.
Araştırmacılar, üyeleri ya plastik yutmuş ya da plastikler içinde dolaşmış ve temas etmiş 400 tür hayvan tespit ettiler. Polimerlerin suyu (bu nedenle yüzeylerinde damlacık oluşturduğu için) ittiği ve plastik parçacıkların çevrelerinden belirli bileşikler çektiği de bilinmektedir. Bu bileşiklerden bazıları zehirli olabilir. Laboratuvar çalışmaları, balık tarafından yutulduğu takdirde plastik parçalardaki bileşimlerin sindirim sisteminden ete absorbe olabileceğini göstermiştir. Bununla birlikte, balıklarda yer alan civa tespiti için yapılan çalışmalara benzer, plastikten gelen toksinlerin gıda zincirine konsantre olup olmadığını test etmek için şimdiye kadar hiçbir çalışma yapılmamıştır. İnsan besin zincirinde plastik varlığının tek doğrudan kanıtı, Belçikalı bilim adamları tarafından midye de bulunan plastik parçalarıdır.
Londra’daki King’s College’da çalışmayı yürüten Stephanie Wright, “Bir parça plastikle karıştırılan leblebi-fritler iştah açıcı gibi görünebilir ancak endişe verici olmamalı” diyor. Polimerler kimyasal olarak inerttir ve bu nedenle bir sağlık riski taşımazlar. Ftalatlar (PVC yumuşatır) veya bisfenol-A (tüketici ürünlerinde kullanılan pek çok plastik malzemeyi sertleştiren) gibi bazı yaygın katkı maddeleri kimyasal olarak insan hormonlarına benzer ve bu nedenle yüksek konsantrasyonlarda hormonal bozukluklara sebep olabilirler. Yıllardır plastiklerin insan sağlığına zararları konusunda güvenli sınırları aşması muhtemel olmadığından, borulardan şampuan şişelerine kadar her konuda kullanım için lisans verilmişti fakat Amerika şu anda büyüyen çocuklara zarar verebileceğinden bazı ftalatları oyuncaklarda ve çocuk bakım ürünlerinde yasaklıyor.
Plastik Kirliliğinin Hasarını Hesaplamak
Mali bilgi sağlayıcısı olan Standard & Poor’s’un araştırma kolu Trucost, plastik ve benzeri deniz çöplerinin başta balıkçılık, turizm ve biyoçeşitlilik üzerindeki olumsuz etkisinin yılda 13 milyar dolar olduğunu ve plastik kirliliğin genel sosyal ve çevresel maliyetini yılda 139 milyar doları bulduğunu belirtiyor. Bu zararın yarısı, plastik üreten ve nakletmekle bağlantılı sera gazı emisyonlarının iklim etkilerinden kaynaklanmaktadır. Bir diğer kısmı ise hava, su ve toprak kirliliğinin sebep olduğu ve bunların insan sağlığı, bitkiler ve çevre üzerindeki etkileri ve ayrıca atıkların bertaraf edilmesi maliyetinden kaynaklanmaktadır.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının ortaya koyduğu görüşe göre, aşırı avlanma ve gübre kullanmanın getireceği maliyetin yılda 50 milyar dolar dolarla 200 milyar ila 800 milyar dolar arasında değişeceğini tahmin ediliyor. 2100 yılına kadar, atmosferik karbon dioksitin çözünmesinden kaynaklı oluşacak olan okyanusların asitlenmesi, yılda 1.2 trilyon dolara mal olabilir. İnsanın neden olduğu ve gitgide artan iklim değişikliğinden kaynaklı hızlı okyanus ısınmasının maliyeti anlaşılması zor ancak muhtemelen muazzam olacaktır.
Plastik kirliliğin genel maliyeti, çoğunlukla plastiklerin hafif olması nedeniyle insan tarafından yapılan diğer zararlı etkilerle nazaran daha olumlu bir şekilde karşılaştırır. Bir kilogram saf plastik elde etmek aynı miktarda çelik ve yaklaşık beş kat daha fazla ahşaptan eldesine eşdeğer miktarda 2-3 kilo karbon dioksit salınımına neden olur. Fakat plastikten yapılmış bir ürün, diğer malzemelerden üretilen kıyaslanabilir bir parçanın ağırlığını oluşturabilir.
Asıl sorunlardan birisi de diğer malzemeler plastiklerin yerini her koşulda tutamadı. Cerrahi eldivenleri olmayan korumasız bir hastahaneyi düşünün. Gıdaları daha uzun süre taze tutmak için plastik ambalaj kullanırız ve bu organik atıkları büyük ölçüde azaltır fakat plastiklerin kendisi de gittikçe artan bir trendle çevreye zarar verir. 2015 yılında İngiliz bir bakkal olan J. Sainsbury, plastik vakum ambalajı kullanarak günlük biftek atık miktarını yarıya indirdiğini belirtmekte de fayda var.
Bir Avrupa yetkilisinin sözleriyle, plastik kirliliği “Dünyanın en acil sorunu değil”. Ancak, hemen ekliyor, çünkü plastikler insanlığın karşılaştığı en büyük problem değil, ama bu onları sorunsuz hale getirmiyor.
Yenilenen bilim bu konuda gelecek olabilir. Son iki yılda plastikle ilgili araştırmalar için ayrılan hibe artışı dikkat çekiyor. Hollanda’daki Utrecht Üniversitesi’nden Erik van Sebille, birkaç yıl önce Amerika’nın Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi tarafından organize edilen okyanus plastik kirliliği konulu bir seminerin 200 katılımcı ile gerçekleştirildiğini ve bu yıl bu sayının 600 katılımcıya ulaşacağını bekliyorlar. Araştırmacılar bilimsel olarak konuya daha fazla yoğunlaşırken, bu konuda kampanya düzenleyenler de politikacıları rahatsız ediyor ve tüketicilerin plastik alışkanlığını değiştirmeye çalışıyor.
Genellikle ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemeyi tercih ediyorlar. Bir şeyin etkisi belirsiz ancak büyük olabilirse, ortaya sunulan argüman giderek durumu iyi anlatmaya başlar. Plastik yasaklarının ve stratejilerin çoğalması, bazı başarılar elde ettiğini göstermektedir. Bununla birlikte, bu etkinliklerin çoğu, dünyanın plastik kirliliği sorununda pek bir zorunluluk teşkil etmiyor. Bazılarının istenmeyen sonuçları vardır. Plastiklerin biyolojik olarak parçalanabilir hale getirilmesi, petrol türevi hidrokarbonlara mısır nişastası veya bitkisel yağ eklenmesi sonucunda plastiklerin geri dönüşümünü zorlaştırmaktadır. Geri dönüşümü savunan ve bunun için mücadele edenler, çöpleri çok toplayan ülkelerde bile kapasite artırımı yapılması ve yeni geri dönüşüm teknolojilerine yatırım yapılması yönünde ciddi bir şekilde mücadele ediyorlar.
Bu arada büyük tüketici firmaları, bazen geri dönüştürülmüş plastiklerin çok azının satın alınabilecek kadar piyasada olduğunu belirtiyorlar. Procter & Gamble’ın sürdürülebilirlikten sorumlu başkan yardımcısı olan Virginie Helias, “Bazı geri dönüştürülmüş plastiklerin saf malzeme ile rekabet edebilme maliyetleri ve tedarik maliyetleri oldukça önemli bir konudur” diyor. Başka bir deyişle, yetersiz arz talebi engellediği halde, talebin arzı olumsuz etkilediği görülmektedir. Birçok ülkede geri dönüşümcüler bu sorunla yüzleşirler ve AB hedefleri arasında bunu çözeceğine dair bir garantisi yok.
Çin’in atıklar konusunda ithalat yasağı getirmesi birçok ülke için gerekli olabilecek sarsıntıyı tetikleyebilir. Kirlilik konusunda daha sıkı tedbirlerin bir parçası olarak tanıtılan bu yasak, atık ihracatçılarını oldukça şaşırtmışa benziyor. 2017’de Avrupa ülkeleri plastik atıklarının yurtdışında bertaraf etmek için yıl içinde altıncı çıkış işlemini gerçekleştirdiler. Bu atıkların çoğu Çin’e gitmesine karşın kısa vadede, Malezya ya da Hindistan’a fazladan bir miktar atık daha gönderilebilir fakat bu ülkelerin atık kapasitesi Çin’in aldığı atık miktarının sadece bir kısmını oluşturur. Buda sonunda, çöp ihracatçılarının atıkları evden uzaklaştırmak için biraz daha fazla uğraşmasını ve yeni yollar bulmasını gerektirecek. Binalarda geri dönüşümü değerlendirmek bir seçenektir.
Kömürle çalışan tesislerin yerini atıklardan elde edilen daha az sera gazı yayan gazla değiştirmek, yakma, ısıtma ya da elektrik üretimi için kullanmak oldukça mantıklıdır. Ekolojik açıdan bakıldığında da durum görünen kadar kötü değildir. Çöp, 5.000 ° C’ye kadar ısıtıldığında, saf arıtılmış hidrokarbonlara ve katı bir tortuya dönüşürken, plazma geri dönüşümü umut verici görünüyor ve bir şekilde ticarileştirmenin yolu olarak görünüyor.
Bir şekilde geri dönüşüme kazandırmak için plastik atıkların toplanması gerekmektedir. Avrupa, Amerika ve diğer gelişmiş ülkelerde neredeyse bu şekilde bir yöntem uygulanmaktadır. Özellikle deniz çöp atıklarını ortadan kaldırmak için özellikle Asya Ülkelerinin atık miktarının azaltılması gerekiyor.
Çin’in atık kirliliği önleyici tedbir ve iyileştirmeler üzerinde çalışsa da şu sıralar ülke daha fazla endişe kaynağı olan kirli hava ve suya daha fazla dikkat etmeye çalışıyorlar. Endonezya, deniz plastikleri üzerine kendi Ulusal Eylem Planını başlattı. Diğer büyük kirleticiler benzer önlemleri alıyorlar. Asya’da atıklarla ilgili önümüzdeki yıllarda olup bitenler, batı ülkelerindeki plastik torba yasağından çok daha fazla anlam içermektedir.
Plastik Kirliliği’nin çocuk sağlığına etkilerini de İkinci El Plastik Oyuncaklar ile ilgili makalemizde okuyabilirsiniz.
Prof. Dr. Berkant Kayan
Aksaray Üniversitesi
Kimya Bölümü
Kaynak: Economist.com ( The Economist)
1 Comment Leave a comment
Leave your comment
You must be logged in to post a comment.
Pingback: İKİNCİ EL OYUNCAKLAR ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNE ZARAR VERİYOR. | LABPOINT